(Fotoğraf bana ait değildir. Aldığım kaynağa buradan teşekkür ediyorum. Bilginize...)
Gözlerim seni ararken
Kokuların hala odamdayken
Beklerken-...
Nasıl anlatacağımı bilmediğim bir durumun içindeyim aslında. Aslında hiç bana göre olmayan bir adamdan mı korunuyorum yoksa ruh eşimi buldum ve ona ulaşmam için daha çok çaba harcamam mı gerekiyor, bilmiyorum. Peşinden gitmeli miyim? Koca bir soru işareti var aklımda. Beni sevebileceğini hiç düşünmediğimden belki bu korkaklığım. Çünkü sevilmek doğamda yok benim. Beceremiyorum kendimi sevdirmeyi sanırım. Ya da sevilesi biri değilim. Yine de beni sevsin istiyorum. O sevsin. Bu gidişle karşılaşabileceğimize dair inancımı da yitireceğim gerçi.
Bazen öyle bir şey söylüyor ki, bu benim tanıdığım adam değil diyorum. Gerçi hayatımıza giren kimse bizim tanıdığımız gibi değil aslında. Biz nasıl tanımak istiyorsak öyle tanıyoruz insanları. Dengesiz biraz sanırım. Yani bazen aşırı ukala olabiliyor mesela, ama bazen o kadar masum ki gözlerim doluyor haline. Tuhaf bir olay bizimkisi. Varlığımdan haberi bile olmayan biri için tüm bunları hissetmek garip bir yük. Ve gerçekten yük. Sorun ağırlığı değil, ben taşımayı seviyorum. Alışkanlık gibi bir şey benim için bu.
Onunsa alışkanlık olmasını o kadar çok istemiyorum ki. Ya çok güzel gitsin her şey, biz karşılaşalım ve sevelim birbirimizi, mutlu olalım. Ya da gitsin içimdeki bu his ve başka birisiyle onunla olabileceğimden daha mutlu olduğumu göreyim. Gideceğine dair ümidim kalmasa da.
Bir yerlerden bunu okuyorsan, okumazsın da diyelim ki okuyorsan, seni tanıdığıma hiç pişman olmayacağım. ‘Adını anımsamak bile zor’ olduğunda, sana dair bir şeyler hatırladığımda gülümseyeceğim adam. İyi ki bende yazacak bir his bırakmışsın diye. İyi ki bu şehri sevmişsin diye.