26 Nisan 2017 Çarşamba
26.04.2017
Yaşamaksızın dünya halini
Nedir bu yıldızlara merakın
Bunca Yıl-Can Kazaz
Sevilmemenin sınırı olmuyor da, sevilmenin oluyor galiba. "Bir yerden sonrası sana fazla." denilmiş gibi hissediyorum şimdilerde. "Yeter bu kadar, sevildin bitti işte." diye yüzüme yüzüme haykırıyorlar sanki.
Üzerimden çekip gitmeyen bir hassaslık döneminde miyim bilmiyorum. Sadece ya şu dönem geçsin ya da alışayım. Oysa çok alışkındım böyle şeylere. Canım yanmıyordu artık. Yansa da alışmıştım işte. Sürekli sıcak yerde yaşayan birine etki etmez ya artık o sıcak, öyleydim. Yansam bile bir şekilde kapatabiliyordum yanık izlerimi. Tüm kalkanlarımla birlikte kapatma hilelerim de yok oldu. Artık belli etmeden duramıyorum kırgınlığımı. Eskiden başkalarının bana söylediğini sadece ben söyler oldum kendime. "Sen de her şeye alınıyorsun."
Her şeye de alınmıyorum ama bazı şeylerin can yaktığı aşikar. Galiba hep buna alıştırıldığımdan, alışmak istemiyorum artık.
15 Nisan 2017 Cumartesi
15.04.2017
Öyle böyle değil, deli seviyorum. |
O şarkının sözlerini buraya yazmak gelmedi içimden. Çünkü sen sevmiyorsun. Yine de bu yazıyı sadece o şarkı anlatıyor. Bir de galiba hiç paylaşmaya değer bulmadım. Yoksa biliyorsun, yine de yazardım. Şunu demeden geçmeyeyim ama; birileri beklerken başkaları kazanıyor, bir ayran gönül yüzünden. Öyle işte.
Birinin sizden uzaklaştığını hissedebilirsiniz bazen. Araya bir mesafenin girdiğini, bir şeylerin artık konuşulmadığını, sorularınıza bir cevap alamadığınızı. Ya sizin hayata karşı hassas olduğunuz günlerdesinizdir ya da gerçekten uzaklaştırabilmişsinizdir kendinizden o kişiyi. Hangisi olduğunu bulmak her zaman kolay olmaz.
Biri sizden uzaklaştıysa yani sırf öyle hissetmiyorsanız, gerçekten de olduysa bu, yapabilecek pek bir şey kalmıyor. Kabullenmek hayatta mecbur kalmamıza rağmen şiddetle reddettiğimiz şeylerin başında geliyor. Kabullenemiyoruz, çoğunlukla kötü şeyleri.
Bende ise hep tam tersi olmuştu bunun. Kötü şeyleri hemen sindirirdim içime de, iyi olan her şeyde bir kulp arardım kötüye dair. Hep üzüleceğimi düşünerek bir kalkanla yaklaşırdım. Bana kalsa, en kötü şeyler benim başıma gelebilirdi, şaşırmazdım kolay kolay. Ama iyi bir şey olsa, şansım yaver gitse, o vapura yetişsem mesela kesin batacağını kazırdım aklıma. "Vapur batarsa kesin ölürüm, hatta muhtemelen bana kadar tüm can yelekleri falan biter." derdim. Çünkü olmazdı yani, gelmezdi başıma güzel şeyler.
Güzel şeyler yaşamayı benim de hak ettiğimi kabullenmeye başladığım şu günlerde, yaşayabileceğim tüm kötü senaryolardan uzaklaşmaya çalıştıkça kovalanıyorum sanki. Ne zaman umudum artacak olsa bir şey beni geriye itiyor, düşürmeye çalışıyor. Arkadaşları ondan hep kaçmış, oyuna alınmadığı için onların oyunlarını uzaktan izleyen küçük bir çocuk gibiyim şimdilerde. Sadece benden kaçılmıyormuş da uzaklaşılmış gibi hissediyorum. Eskiden olsa çok kolay kabullenebileceğim bu durum, son günlerde indirdiğim kalkanım yüzünden göğsüme vurup duruyor.
Hassas zamanlarımda olmakla gerçekten benden uzaklaşılması arasında bir ayrım yapamıyorum. Öncesinde güldüğüm, dalga geçtiğim şeylerin beni fena yaralaması hassas zamanlar geçirdiğimi doğrulayabilir. Ama ya ikisi de olduysa? Ya gerçekten benden uzaklaşıldıysa ve ben hassas zamanlar yaşadığım için bunu daha çabuk fark ettiysem? Ya da hassas günler geçirdiğim için çekilmez birine dönüştüysem ve benle baş edilemiyorsa, can sıkıyorsam? Uğraşmak yerine uzaklaşmayı seçmez mi insan?
Empati kurmaktansa yapmayı daha çok sevdiğim bir şeyle bakıyorum etrafa. Üçüncü bir gözden görür gibi, kimsenin yerinde olmuyorum. Kendimi sonsuz haklı bulmuyorum ama abarttığımda ne kadar yıprandığımı, telafi etmek için deli gibi çabaladığımı görebiliyorum. Oysa orda bir şeyler var. Bizzat yaşayarak da üçüncü gözden kendimi görerek de canımı acıtan bir şeyler. Ne olduğunu bilmiyorum. Umarım çok sürmez ve umarım gerçekten sadece hassas zamanlar yaşıyorumdur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)