23 Ağustos 2016 Salı

23.08.2016


When everyone's perfect can we start over again
                                                             A Little Braver-New Empire


"Bak, dünya benim evim değil ama ben sana sığınıyorum."

Çaresizlik kokan cümlelerde bu hafta... Ait olmadığımız bir yerdeyken hep içimizde sakladığımız bir duygu bu. Bilmediğimiz yerlerden çok, tedirgin hissettiğimiz yerlerde peşimizi bırakmaz içimizdeki sığınmacı taraf. Her sokağını biliyor ama yine de tedirgin oluyorsun bazı yerlerden geçerken. Dünya'ya ait hissetmemek, bunun on katını beraberinde sürüklemek. Nefes aldığın her dakika, en azından Mars'a ya da benim istediğim gibi Satürn'e gidişin kolay bir yolu bulunana dek, tedirgin olursun. Dünya'da seni rahatlatabilecek Şeyler okuduğun kitaplar veya, eğer yazıyorsan, cümlelerindir. Kitapların her biri farklı bir dünyada geçiyordur çünkü ve o dünyaya gitmek, onların arasında olmak tedirgin etmez seni. Daha iyisiyse yazıyor olmandır. Kendi oluşturduğun dünyada nefeslerini düzene sokabilirsin çünkü. Hiç durmadan seni dürten tedirginliğin, bir yerlere sığınma talebin yoktur. Kendini o dünyanın sahibi gibi görebilirsin çünkü öylesindir zaten.

Tedirginliği dibine kadar yaşadığınız bir yerde ise birine sığınmak biraz da teslim olmaktır aslında. Onun size zarar verebileceğinden emin olup da üzerine gitmektir. Çünkü tedirginliğin kaynağı zarar görme düşüncesidir ve bile bile korkunuza yürürsünüz.

Korkuların, acıların üzerine gitmemizi kim söylediyse yalan söylemiş bence. Acıyı sonuna kadar yaşamadan onu kafanızda bitiremezsiniz ama hiçbir korkunuz da üstüne gitmekle kaybolmayacak. İçinizde bir yerlerde ondan korkmaya devam eden yanınızın ağzını bantlayacaksınız sadece. Belki çok hareketliyse iplerle saracaksınız etrafını. Çünkü siz kendinizi "Ondan korkmuyorum." diye kandırdınız.

Hayatınızın bir evresinde o bant yapışkanlığını yitirecek. Hareket etmesin diye sımsıkı bağladığınız ipler de yıpranacak. O korku bir gün oradan çıkacak. O gün geldiğindeyse çok daha büyük korkacaksınız.

O yüzden demem o ki, yürümeyin korkunuzun üstüne falan. Bırakın kalsın bir köşede. Sessiz sakin devam etsin gezintisine. Hapsedilince hırçınlaşıyorlar çünkü.

11 Ağustos 2016 Perşembe

11.08.2016

Florya-İstanbul-Mayıs 2016

The only thing I have to do in life is die.
Everything else is a choice, including breathing.
                                                                 G-Dragon                                                                                         

Çok şizofrenik gelebilir kulağa ancak, kendimden bile gitmek istiyorum. Kendi hayatımın o gıcırdayan, kırık camlı kapısını açıp çıkmak ve o kapıya dışarıdan mühür vurmak istiyorum. Geri dönmeyeceğim, yine de kimse giremesin içeri.

Uyuyamadığım son zamanlarda kendime sıkça sorduğum bir şey, gider miyim başımdan? Her dalışımda küçük bir çocuğun sabırsızlığı ama büyük birinin öfkesiyle dürtüyor beni. Kızıyorum. Kendi sabırsızlığıma yine kendim sinir oluyorum. "Bir daha seni bir yere götürmeyeceğim." diyorum sık sık. Kapıdan çıkarken yine kıyamıyorum.

Sadece tek bir gün unutsam diyorum. Anahtarını evde, telefonunu işyerinde hatta çocuğunu arabada unutanlar var. Kendimi unutsam ne olur ki? Bir kere de yanıma almayayım kendimi, ne olabilir ki en fazla?

"Hayatta yapmak zorunda olduğum tek şey ölmek. Geri kalan her şey birer seçenek, nefes almak bile." diye bir söz duymuştum. Her şey seçimlere bağlıyken kendimi bırakıp gitmek ne derece mümkün? Seçim yapacak yanını bırakırsa yolunu kaybetmez mi insan? Artık seçmediğimiz şeyler de vardır aslında. Hatta ben seçmiyorum, benim için seçilmiş diyen bir ton kişi bulabilirim. Ama bir kere seçtiğimiz bir şey, fikrimizi değiştirmediğimiz sürece rutine bağlıyor işte. Her gün eve yürüdüğümüz o sokağı değiştirmek istesek bir alt sokaktan yürümemize kim seçim değil diyebilir? Seçiyoruz. Aldığımız nefesi bile doğduğumuz an almayı seçtik, sonra rutine bağladı. Nefes almaktan vazgeçersek de sadece nefes almamayı seçmiş oluyoruz, ölmeyi değil. Sadece nefesimiz kesilmiş oluyor, nefes tutmayla ölen olduğunu duymadım ben.

Kaçamayacağımız an geldiğindeyse ölmemeyi seçemiyoruz. Ölüyoruz sadece ve yapılacak seçimlerimiz bitiyor, mecbur olduğumuz tek şey gerçekleşiyor.

5 Ağustos 2016 Cuma

05.08.2016


언제부턴가
하늘 보다 땅을 바라보게
숨쉬기조차 힘겨워
손을 뻗지만 누구도
잡아 주질

                            Loser - BIGBANG


Hani şey gibi, kaybettiğin bir şeyi yıllar sonra bulmak gibi. Ondan tek farkı mutlu etmiyor olması. Aksine fazla üzücü bir mevzu bu. Bunca zaman geçmesine rağmen birden böyle yakalaması üzücü.

Aynı şarkıya takmış olmak, biriyle aranızdaki en güzel tesadüf olabilir. Onun bir zamanlar o şarkıyı dinlemesi, o zamanlar grubun sadece o şarkısını kişisel radyosunda çalması ve sizin bunu bilmeden o şarkıya aşık olmanız dünyanın en tatlı karşılaşmalarından biridir belki de. Çünkü şarkı zevklerinizin benzemesi pek kolay çıkmaz insanın karşısına. Şarkıların aşırı önemli olduğuna inanırım. Müzik zevkim biriyle yan yana bile geçemiyorsa asla ısınamam o kişiye. Isınamazsınız yani, içiniz kabul etmez o kişiyi. Bir yerde patlar o. Sonradan sevilebilen şarkılardan, türlerden bahsetmiyorum. Zaten onu sevecek bir içiniz vardır öyle bir durumda.

Ama böylesi bir tesadüf cidden en güzellerinden biri. Üstelik onunla çok daha tatlı tesadüfler de barındırıyoruz. İşin korkutucu tarafı da bu. Bir ton zaman geçmiş, sizin içiniz geçmiş ama bir şey sizi tutuyor. Şefkatle, sevgiyle değil; canınızı koparırcasına tutuyor. Siz uçurumun kenarındasınız ve o sizi sıkı sıkı tutuyor. Ne güzel, değil mi? Çünkü herkes ister onu kurtaracak, koruyacak birini. Peki ya siz o uçurumdan düşmek istiyorsanız?