28 Ekim 2016 Cuma

28.10.2016


Güldürür müyüm seni
Bıktırır mıyım bilmem
Baktırır mıyım yüzüme
Eğer güldürürsem...
                                Gömülür- Nil İpek


Hayatı izlediğiniz pencerenin manzarası değişir bazen, bunu herkes bilir. Ben çerçeveden bahsediyorum. Kolay kolay değişmeyecek bir gerçeklikten... Bir manzara mevsim değişiklikleriyle çok kolay değişebilir. Karlı bir Ocak gününden güneşli bir Temmuz'a dönebilir kolayca. Zaman yavaş geçmiyor, aksine yetişemiyoruz zamana. Çerçeve içinse durum farklı.

Öylece çerçeveden giriş yapmış olmam bana bile garip geliyor. Ne alaka diyorum, nereden çıktı bu çerçeve? Hissettiğim değişimi çerçeveden başka bir kelimeyle anlatmak istemediğimi fark ediyorum sonra. Benim çerçevem değişti, manzaram değil. Hala aynı yere bakıyorum ama farklı gözlerle. Önceden netleştirip odak noktası haline getirdiğim her şeyin yeri arka planmış aslında. Hani bilirsiniz, bir fotoğrafın arka planı o özneyi daha da öne çıkarmaya yarar sadece. Arka plan kötüyse bu dikkatinizi mutlaka çeker, yine de öne aldığınız o güzelliği görmezden gelemezsiniz. Hatta öyle arka planlar vardır ki o arka planın çirkinliği, öndeki sıradanlığı ilahi bir güzelliğe dönüştürüverir.

Hayat da bundan pek farklı değilmiş, yeni öğrendiklerimde bu ara. Herkesin hayatında kötü şeyler olur biliyorum. Mükemmel değiliz hiçbirimiz, mükemmellik diye bir şey de yok bence zaten. Mutlu olamıyoruz ama bunun sebebi mükemmel olamayışımız değil. Mutlu olamıyoruz çünkü başımıza gelen her kötü şey o fotoğrafın odak noktası. Bir ton kötü şeyi bir araya getirip güzel bir fotoğraf çıkarmayı bekliyoruz. Bir kaktüse sarılmak ya da oturacağımız yere bir iğne bırakmaktan farklı değil ki bu. Canımızı yakan şeyleri bile bile önceliğimiz yaparken arka planda kalan güzel şeyleri görmemek de biraz bizim suçumuz.

Hayatla ilgili tavsiye vermek pek benlik bir şey değil. Zira herkesin bir şeyler yaşaması gerektiğine, yaşamadan ne kadar anlatırsanız anlatın bunun asla anlaşılmayacağına yani kısaca "Bir musibet bin nasihatten iyidir." sözünü eden atalara inanan biri oldum hep. Bundan da hiç vazgeçmedim. Bu yüzden çok şey yaptım, başkalarının yapmamam için çabaladığı. Canım da çok yandı, çok düştüm, dizim de kanadı, kalbim de kırıldı. Yara bere içinde de kalsam yaşayarak gördüm görmem gerekenleri. Özellikle hafıza sorunu yaşadığım şu son günlerde, birilerinin ettiği nasihatler yerine yaşadığım şeyleri hatırlamak daha kolay geldi. O yüzdendir ki asla birine "Şunu yapma, böyle deme, şuraya gitme." demem. Bir insan içinden geleni yapmalı ki, "Ben bunu yaşadım." diyebilsin. Sonucu ne olursa olsun, bir şeyi yaşayarak görmek en iyisi çünkü.

Son zamanlarda sürekli hakkında bir şeyler yazdığım, neredeyse hayat felsefem olmuş bir sözü söylemeden geçmeyeyim, zira söylediklerimle fazlasıyla alakalı kendileri. "Bir şey sizi bir anlığına bile olsa mutlu ettiyse ondan pişman olmamalısınız." Çünkü bir şekilde, az ya da çok, içiniz gülümsedi ona. Dışlamayın, hayatınızın hatasıymış gibi görmeyin. Sizin yaşadığınız her şey bir parçanız çünkü bunu sokaktan geçen biri yaşamadı, siz yaşadınız. O anlık gülümseme sizin içinizden geçti, o pişmanlık dalgasının sizi ele geçirmesine izin vermeyin. Büyütün gülümsemenizi. Hepimiz yaşamamız gereken şeyleri yaşıyoruz ve inanın yaşadığınız her kötü şeyi, kaldırabileceğiniz için yaşıyorsunuz. 

Hayatınızın arka planının güzel olacağını, hep güzel kalacağını söyleyemem belki ama odak noktasını güzelleştirmek sizin elinizde. Çerçeveyi değiştirin yeter.





21 Ekim 2016 Cuma

11.10.2016

Cunda Adası-Ayvalık



Küçükken çok inanmıştım
Eğer çok istersen her şey mümkün
İnanmak zor değil
                                   Beni Sen İnandır-Pinhani


Yüzümde küçük bir gülümseme yaratan şeyleri seviyorum. Sonunun ne olacağı, nereye gideceği önemli değil. Ben "o an"ı seviyorum.

"Bir şey sizi bir anlığına bile olsa mutlu ettiyse, ondan pişman olmamalısınız." diye bir söz duymuştum. Son zamanlarda buna göre şekillendiriyorum hayatımı ve şimdiden çok kez mutlu oldum. Pişmanlık denen şeyle pek yakın ilişkim yoktu ama artık hiç takmıyorum geçmişte ne olduğunu.

Affetmenin mümkün olmadığını düşünürdüm. Kindar bir yapım vardı, yine de sonra dönüp insanları o kusurdan vuramadım, hep kendimi yedim durdum. Hala unutmadığım, unutamayacağım şeyler var elbet ama affediyorum. Hayat bir şeyleri içimizde nefrete dönüştürmek için çok kısa.

Ne geçmişe saplanmak ne de sürekli geleceği planlamak mutlu ediyor. İkincisini yapmaktan hala kendimi alamasam da anı yaşamaktan geri kalmıyorum. Bir anda karar verebilen biri olarak zorlanmıyorum bunda da. Gerçekten daha iyiyim.

Öğrendiğim bir şey daha var. Yanımızda olacak insanları biz seçmiyoruz, yanında olacağımız insanları biz seçiyoruz. Ve kimin ne söylediği hiç önemli değil. Ayıpmış, adetmiş umursamamak lazım. Ben buyum diyebilmek. Sırf aile bağın var diye birini, tamamen yabancı birinden daha çok sevmen gerekmiyor mesela. Ailen birileriyle görüşüyor, bir yerlere gidiyor diye eşlik etmen de gerekmiyor, en azından 20 yaşındaysan. Bunun farkında olmak bazen acı verici olabilse de, savaşmak lazım.

Bana gelirsek, öyle kanlı bir savaşın içinde değilim. Ama bir şeyler için çabalıyorum. Hayatımı güzel bir yere iteklemek için uğraşıyorum. Kendimi bazen hiç olmayacak yerlerde, hiç olmayacak kişilerle bulsam da vazgeçmeyeceğim. Her şey kendi kendine yoluna giriyor zaten.