Yazı görse gözüm,
Kışı unutmaz özüm.
İntihaşk-Onur Can Özcan
Neden yaşıyoruz? Yaşamaktaki amacımız ne gerçekten? Neyi yapmadan ölemeyiz, neyi yapmasak da olur? Nereye gitmemiz lazım, nereden kaçıyoruz? Hayatımız nereye gidiyor, öylece zamanın geçişini izleyebiliyor muyuz durup? Attığımız her adım, söylediğimiz her kelime bir anlamla mı ortaya çıkıyor? Her şeyin cidden de bir anlamı var mı?
Öylece melankolik şeyler yazma amacıyla gelmedim. Sadece bugünlerde hissettiğim bu. Amaçsız, hedefsiz, yönsüz... Ne yaptığını, ne yapacağını bilmeyen biriyim şu ara. Dilediğim, istediğim her şey sanki elde edersem bir şeyi değiştirmeyecekmiş gibi. Bunu anlatmanın öyle kolay bir yolu yok. Huzur bulduğum bir yerin sıradanlaştığını hissediyorum. Benim için öylesine olduğunu. Bunun iyi bir yönü yokmuş gibi ama yeni yerler keşfetme, oralarda huzur bulma ihtimalimi göz ardı etmemek için çok çabalıyorum.
Kendimizi bir şeylere, birilerine ortak noktalar aracılığıyla yakın hissediyoruz. Eğer biriyle görüşecek vaktiniz aynı orandaysa, o zaman ortak noktalarınız da çoğalıyor. Çünkü sık görüşüyorsunuz, alışıyorsunuz birbirinizin varlığına. Biliyorsunuz ki, aynı zamanda boş olan ikiniz varsınız bu yüzden aramak istediğinizde ilk onun ismine gidiyor eliniz.
Öte yandan hayatınızın tamamını kaplamış biriyle zaten ortak zamanlar yaratıyorsunuz elinizden geldiğince. Zamanlarınızı birlikte düzenliyorsunuz, boş vakitlerinizi birbirinize göre uyduruyorsunuz. Ama bazen işler muhteşemlikten çıkabiliyor. Mesela biriniz hayal kurmaya başlıyor, bambaşka şeylerle ilgili. Sizin aklınıza gelmeyecek hayaller. Onun heyecanını, sevincini dibine kadar paylaşmak istiyorsunuz çünkü biliyorsunuz onu mutlu ediyorsa sizi on katı mutlu ediyor her şey. Yine de içinizdeki bir yanı bırakamıyorsunuz. Sizin hiçbir şey yapmadığınızı, boş boş durduğunuzu, onun meşgul birine dönüşüp sizin sıkılacağınız ve kavga çıkarıp ömrünüz boyunca yalnız kalmaya mahkum olduğunuz geleceğe doğru ilerlediğinizi sürekli fısıldayan yanı. Duymazdan gelmenin bir işe yaramadığı, içimizdeki yanları kilitleyecek olursak daha kötü bir şekilde geri döndüğünü adım gibi bilirken üstelik, elimden hiçbir şey gelmemesi galiba acı. Bir de çok hoş bir kelime vardı değil mi? Tam da bu durumu anlatan. Biçare...
Biçare kalıyorsunuz. Yeni bir hobi edinmek, kendinizi meşgul etmek için çabalamak bunu asla çözmüyor çünkü biliyorsunuz, bunu sırf o aptal yanınızı sessize almak için yapıyorsunuz. Ama o yanınız hiç durmuyor. Bir noktada susacağını umuyorsunuz, susup hayatınıza devam etmenize izin vereceğini. Öylece kalıyorsunuz. Yalvarmak istiyorsunuz, ne yaparsanız gider diye düşünüp durmaktan beyniniz ağrıyor. Mesela benim çok düşününce ateşim çıkıyor. Bu durumu düşünmekten alnımın bir fırın olduğunu söyleyebilirim rahatça.
Sonu nereye gider bilmiyorum. Hayatta hiç, bir şeyleri çok iyi bilen biri olamadım. Bir şeyden ustalık derecesinde anladığımı hiç söyleyemem. Yapabildiğimi umduğum tek şey yazmak. Onu da becerebiliyor muyum orası muamma. Yine de hayatıma devam ediyorum, devam etmek için çabalamak değil bu çünkü öylece kendi kendine gidiyor işte. Zaman geçiyor, beraberinde bu gerçekten berbat işe yaramazlığı ve yalnız kalma ihtimalini götürmesi dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder